Evde olduğunuzu düşünün ve yapacak hiçbir işiniz olmadığını hayal edin. Planladığınız bir görüşme yok. Ev işi yok. Tv, radyo ve internette izleyeceğiniz ve dinleyeceğiniz bir şey aklınıza gelmiyor. Takvimininizi açıyorsunuz ve orası da boş. Yani tamamen boştasınız. Şimdi o anı hayal edin. Hatta gerçekten şu an gözlerinizi kapatın ve o anı düşünün. Ne hissedersiniz? Ne düşünürsünüz? İlk akla gelen “Oh be, ne güzel sonunda boş zamanım var” diye aklınıza gelebilir. Peki biraz daha düşünün. Bu fikrin içinde ne kadar süre kalabilirsiniz. Bu rahatlama hissi ne kadar devam eder?
Yaşadığımız bu dönemde, özellikle büyük şehirde yaşayan insanlar büyük oranda bu firke maruz kaldıklarında kaygı hissediyorlar. Evet, evet yanlış duymadınız kaygı. Yapacak bir şeyiniz yok ve kaygılı hissediyorsunuz. Hatta son dönemde bu hisse bir isim bile bulunmuş, FOMO ( Fear of Missing Out). Bir şeyleri kaçırma korkusu. Gerçekten bir şeyleri kaçırmaktan çok korkuyoruz. Boş zamanımızın olması bile bize korktucu gelebiliyor. Hemen doldurmak istiyoruz. Hemen o zamanı, bir film izlemek için bir fırsat ya da kitap okumak için bir zaman olarak görüyoruz.
Farketmeniz gereken ise bir şey kaçırmıyorsunuz. Aslında zamanınızı sizin için faydalı ve anlamlı olana harcamadığınızda bir şeyler kaçırıyorsunuz.
Boş zaman, boş zamandır. Bu zamanı kendiniz ile başbaşa kalmak için bir fırsat olarak görmeyi öğrenmek gerekir. Kendimizden kaçmak ve sürekli dışarıdan gelen uyarıcıların etkisi ile yaşamamızı organize etmek bizi uzun vadede sadece mutsuzluğa götürür. Kendi olduğu formu tanımayan ve bu formdan her geçen gün uzaklaşan kişi mutluluğu ve tabiki hazzı aramakla zamanını geçirir ve hazza ulaşamadığı her şeyi kendi mutsuzluluğu olarak tanımlar. Yemek siparişi geciktiğinde hazzı geçikmiştir. Bu durumu büyük bir mutsuzluk kaynağı olarak görür. Aslında olan siparişi beklediğinden uzun sürede gelmesinden başka bir şey değildir. Hava güneşlidir ve o dışarı çıkmamıştır ya da çıkamadığını düşünmektedir ve mutsuzdur. Çünkü güneşli havada dışarı çıkmak gerekir. Böyle bir inancı vardır. Aslında olan hava güneşlidir ve kişi evdedir. Bu durum bir mutsuzluk kaynağı değildir. Kişi bunu böyle tanımlama eğilimindedir.
Kendi zihninizi tanımayı öğrenmelisiniz. Önce zihninizle barışmalı, nasıl çalıştığını anlamalı ve sonra onu istediğimiz yönde sizinle uyumlu bir şekilde çalıştırmasını öğrenmeliyiz. Yoksa zihin sizi robot gibi yönetir. Bir robottan farkınız kalmaz. Sipariş gecikti sinirlen, trafik sıkıştı öfkelen, güneş var ve ben evdeyim kaygılan, yarın ya işsiz kalırsam korku duy. Sizi alışkanlıkları, inançları çerçevesinde adeta bir robot gibi yönetir. Durup zihninizde neler oluyor bir bakmakta fayda var. Boş zamanlar da sizin. için harika bir fırsat olabilir. Hatta zihni gözlemlemek ve tanımak için zaman yaratmak çok faydalı bir adım olabilir.
Emre Peker