Merhaba sevgili kadınlar ve erkekler 🙂
Bu haftanın en popüler konusu olan “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” hakkında yazmadan olmazdı; diyorum ancak uzun zamandır yazmak istediğim bu konuyu açıkçası bu “özel” güne sakladım..
Dünya “kadınlar” günü.. Tarihçesi hakkında buraya satırlar dolusu cümleler yazmak gibi bir niyetim yok; malum Google pıtırcığımız her an imdadımıza yetişiyor; kendisi size bu konuda uzun ve ayrıntılı bilgiler sunacaktır..
Asıl konumuza gelirsek;
Aklım kemale erdiğinden beri şu soruyu kendime hep soruyorum: “Tanımlar neden var?”
Bu konu aslında psikolojik ve sosyolojik açıdan inanılmaz derin bir konu. Tartışması da inanılmaz keyifli fakat burada sadece hayatımızdaki tanımların “ayrımcılık” kısmına vurgu yapacağım.
Öncelikle şunu iyi bilmek ve herkese iletmek gerek; insan biyolojik olarak ikiye ayrılıyor: “kadın” ve “erkek”. İkisi arasındaki tek fark kadının cinsel organı, doğurganlığı ve emzirmesi; erkeğin cinsel organı. Olay bundan ibaret yani. Kalan tüm tanımlar, yapıştırmalar, sözler, roller hepsi “toplumsal cinsiyet tanımları!”
Ayrımcılık sadece kadın ve erkek konusunda değil toplumun ve hayatın her alanında -farkında olarak veya olmayarak- dahil olduğumuz bir konu ne yazık ki. Eşitsizliğin olduğu her alan doğal olarak eşitliği sağlamak adına karşıt eylemleri doğuruyor. Kadınların toplum ve iş hayatında karşılaştıkları eşitsizliklere karşı yaptıkları eylemler de “Dünya Kadınlar Günü (Dünya Emekçi Kadınlar Günü)” kavramının ortaya çıkmasına neden oldu.
Peki, neden “Dünya Erkekler Günü” yok?! Neden dünya babaanneler günü, dünya öğrenciler günü, dünya evliler günü, dünya patates günü yok? Çünkü bu işlerin sonu yok..
Cinsiyetler dışında cinsiyetlere yüklenen her tanım (ev hanımı, baba ocağı, kadın naiftir, erkekler ağlamaz gibi) ayrımcılıktır. Ayrımcılıktan ortaya çıkan her eylem ve söylem de ayrımcılığı destekleyen ona kan veren yapılardır. Dolayısıyla dünya kadınlar gününü kutlamanın (tüm diğer “özel” günler gibi) kadınlara da toplumlara da bir faydası yoktur. Faydası olacak olan şey bu “özel” günün dünyaya mal olmasına neden olan fikirlerin, eylemlerin ve anlayışların iyileştirilmesidir. Fakat bu iyileştirmelerin yine ayrımcılık tanımları içeren başlıklar, konular, tasarımlar içinde yapılması toplumsal farkındalığı oluşturmada yeterli olmayacaktır. İnsanlık tarihine baktığımızda toplumların bir arada yaşamaya başlaması ile toplumsal rollerin ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur fakat bu zamana kadar değişen rollere rağmen anlayışların değişmesi daha geriden gelmektedir.
İşte bu noktada her türlü ayrımcılıktan doğan ve onu besleyen kavramlara çok dikkat ederek hatta aşırı titizlenerek bakmalı, bilgi toplumunun bile sona erdiği artık “sosyal toplum” olgusunun doğmaya başladığı çağımızda farkındalıkları daha sağlıklı ve hızlı oluşturabiliriz.
Duyarak, duyurarak, sabırla, tahammülle, sevgiyle, saygıyla, hep bir ve hep beraber ilerlediğimizde ütopik gelen şeyler aslında o kadar da imkansız olmayacaktır. En azından umudum o yönde..
Destekleyemediğim ve ayrımcılığın bir kolu olarak gördüğüm “Dünya Kadınlar Günü” umarım diğer tüm “dünya bir sürü şeyler günleri” ile bir gün kaynaşıp en azından tek bir “Dünya Günü” olabilir..
Aslında buna da gerek yok, olsa ne olur olmasa ne olur?
Görkem Bakkaloğlu