Koçluk çalışmalarımda sıklıkla karşılaştığım durumların başında “Yetersizlik hissi” yer alıyor. Kişi ya da grupların, içinde bulundukları durumu tanımlarken yeterli olmadıkları fikri ile yola çıktıklarını sıklıkla görüyorum. Bu durum daha yolun başında sonucu engelleyen, hatta hedefe ulaşmayı imkansız hale getiren bir pranga gibi.
Öncelikle gelin yetersizlik hissi nedir bunu tanımlayalım. Kısa bir tanım yapacak olursak; “Yeterince iyi olmama fikri” dir. Bu durumun sadece bir fikirden ibaret olması işleri kolaylaştıran bir durum gibi görünse de aslında çoğu zaman tam tersi şekilde zorlaştırmaktadır. Çünkü insanlar çoğunlukla fikirlerine sımsıkı tutunma eğilimdedirler. Fikir geçmişte olan olayların sonucunda oluşan bir çıkarımdır. Bu çıkarım kişiye göre gerçektir. İçinde bulunduğu durum değişmedikçe bu fikrin değişmesi imkansız gibidir. İşte bu noktada her hangi bir fikir oluştuğunda bunu değiştirmek hayli zor olmaktadır. Kişi, hele hele yetersizlik üzerine bir fikir geliştirmiş ise işte bu noktada içinden çıkılmaz bir duruma dönüşebilir.
“Yetersizlik hissi” günümüz dünyasında sürekli bizleri bir yöne götürmek ya da yerimizde durmamız için kullanılan çok güçlü bir silah.
Örneğin reklam endüstrisi bunun üzerine kurulu diyebiliriz. Örnek verecek olursak;
Bir makyaj ürünü pazarlanırken şöyle sunulur:
“Hey sen, bunu izleyen, yeterince güzel değilsin. Bu ürünü kullanırsan güzel olabilirsin.”
Ya da “Anne; çocuğunu yeterince seviyorsan bu ürün kullanmalısın.”
“Yeterince başarı, maceracı, karizmatik, olan insanlar bu aracı satın alırlar.”
“Ancak bu tatile çıkarsan yeterince mutlu olursun.”
Reklamların seni satın almaya ikna etmesi gerekir. Kişi ihtiyacının farkında ise zaten satın alır. Peki kişinin ihtiyacı olmayan bir şeyi satın almasını nasıl sağlarsın?
“Yetersiz hissettirerek.”
Kurumsal hayatta özellikle performans görüşmelerinde, kişilerin yöneticisinden, patronundan bir talepleri olduğunda çoğunlukla kullandıkları yöntem de budur. Sizi “Yetersiz hissettirmek.”
Performans döneminde yaptığınız işlerin, projelerin sonucunda terfi istemek için yöneticinizin odasına girerseniz. Siz verilen projeleri yaptığınızı performans değerlendirme kartınızda kanıtlamışsınızdır ve bunun rahatlığı ile yöneticinize bir üst pozisyon için talepte bulunursunuz. Yöneticiniz çoğunlukla bu talebiniz ile ilgili önceden taktik geliştirmiş, eğitim almış ve tecrübelidir. Bu talebin hemen ardından aslında sizin yükselmek için yeterli olmadığınızı örneklerle anlatmaya başlar;
“Yükselme talebin kabul edilemez çünkü, satış hedefini tutturmuş olmanı senin başarın olarak göremeyiz. Piyasa zaten çok iyi.”
“Hedeflerde başarılı sonuç çıkardın fakat diğer departman ve yöneticilerle iletişim şeklin bozuk. Çok çabuk öfkeleniyorsun, bu nedenle seni terfi ettiremeyiz.”
Siz bu konuya hazırlıklı değil iseniz genellikle toplantı sonunda biraz şaşırmış, biraz haksızlığı uğramış, biraz da üzülmüş olarak odadan çıkarsınız. Hatta bazen aklınızdan şu düşünce bile geçer “Allah benim belamı versin. Ne kadar kendini bilmez bir insanmışım ki utanmadan bir de terfi istiyorum. Ne terfisi burada çalışmam bile büyük başarı. Buna şükretmem gerek.” Kurumlarda bu yaklaşım kolay yönetmek için sıklıkla kullanılır. Kişiyi bu şekilde istedikleri yöne doğru ilerletmek yetkin olmayan yöneticiler için kolaydır.
Yetkin yönetici ise çalışanına yeterli olduğu hissini verir ve kişinin performansını arttırmak için ona “anlam” verir. Kişi bu anlam için özverili bir şekilde çalışır. Bu ancak yetkin bir yöneticinin yapabileceği bir yaklaşımdır. İşini bilen yetkin yöneticiler cesaretle yönetir, diğerleri korku ile.
Negatif bir ruh halinin size yapışmasına izin vermeyin.
İşte bu durumda kendinizi “Yetersiz” olarak tanımlarsınız.
Yetersizlik hissine sahip olan kişilerde görülen özellikler genelde şu şekildedir.
- Alışık oldukları ortamların dışına çıkmakta zorlanırlar.
- Çoğunlukla mükemmelliyetçidirler.
- Başarılarını şans olarak görme eğilimleri fazladır.
- Bir işe başlamaları çok zordur.
- Yetersiz hissetmeleri, bu alanda iyi olduğunu düşündükleri kişilere karşı kıskançlık beslemelerine neden olabilir.
- Kendilerine karşı öfkeli olma eğilimleri fazladır.
Kurumlarda bu gibi durumlarla karşılaşmamak için nasıl bir yol izlemek gerekir? Gelin bunun üzerinde duralım.
- Hedefinizin net olarak tanımlanmış olması gerekir.
- Bu hedef ölçülebilir ve objektif olmalıdır. Sana göre, bana göre olmamalıdır.
- Hedef taraflar tarafından, sürecin başında el sıkışılmalıdır.
- Takvim açık ve belirli olmalıdır.
- Makul bir hedef olmalıdır.
Bu tanımlar yapıldığında yetersizlik hissi yaşamadan ya da yaşatılmadan çalışabilmek mümkündür. Bu konuşmaya tarafların biri tarafından girilmek istenmiyorsa orada farklı bir alt gündem vardır diyebiliriz. Öncelikli olarak bu konunun üzerinde durulması gerekir.
Sizi rahatsız eden konular üzerinde açık, net ve doğru bir yöntemle çalışmak sizi “yetersizlik hissinden” kurtaracak olan formüldür. Olaylara bu şekilde yaklaşılmadığında ise kişi ve etkileşimde olduğu kişiler zarar görme eğilimdedir. İşinizde ve özel yaşamınızda sizi rahatsız eden konu ve durumlar üzerinde durmanız bu neden çok önemlidir.
Önce durun ve içinde bulunduğunuz durumu anlamak için çaba gösterin.
Anlamak en güçlü silahtır.
Emre Peker